Feridecik, sana bunları bütün çiğliğiyle söylüyorum. Mızmız tesellilerle seni bir zaman daha avutabilirdim. Ümitlerini yavaş yavaş, birer birer kırabilirdim. Fakat böyle yapmadım. Niçin biliyor musun? Mesleğim, yaşım bana bir kanaat verdi. Bir zehri insan, bir kerede yutmalı, ya ölür ya kurtulur.
Zehri şurupla, daha bilmem ne haltla karışırıp yudum yudum içmek pis şey, iğrenç şey. Felâketi ağır ağır haber vermek testere ile adam kesmeye benzer.
Evet Feride, hayatın en ağır sillesini yedin. Yalnız olaydın bu darbe seni öldürebilirdi. Öyle ya, bu kadar insan, kuş kadar çocuğun üstüne çullanırsa ne olur? Dua et ki tesadüf karşına çürüklüğe atılmış bir ihtiyar çıkardı. Benim ömrümün saati alaturka on biri çalmak üzere. Fakat, ne ziyanı var? Sana hizmette bulunmak için bu kadarcık bir zaman da kâfidir. Buna muvaffak olursam, bir yığın manasız vukuat içinde ziyan olmuş günlerime acımayacağım. Korkma Feride, bu da geçer. Sen gençsin, daha güzel günler görmekten ümidini kesme. İstifanı kendim götürecektim, vazgeçtim. Seni bu halde bırakmaya cesaret edemeyeceğim. Çocuk kısmının türlü densizliği, denliliği olur. Haydi Feride, haydi seninle açık havaya çıkalım, koyunlarla, ineklerle uğraşalım. Bu hayvanlar, gördükleri iyiliğe karşı emin ol, daha nimetşinastırlar.
ihtiyar doktor, istifanamemi zarfa koyarak onbaşıya verdi.
Bu kâğıt parçasına sadece ömrümün bir parçasını değil, gönlümün son bir tesellisini daha gömüyordum. Ne hazin, Ya-rabbi, ne hazin!
Hangi ümide sarılsam elimde kalıyor, neyi seversem ölüyor. İşte üç sene evvel bir sonbahar akşamıyla beraber ölen genç kızlık rüyalarım, kendi küçüklerim, sonra Munise, onun arkasından belki kalbimin öksüzlüğünü avuturlar diye ümit ettiğim talebelerim. Yavrularını tehlikede gören bir ana kuş hır-çmhğıyla üstlerine titrediğim bu şeyler, sonbahar yaprakları gibi birer birer sararıyor, dökülüyor. Daha yirmi üç yaşıma girmedim; yüzümden, vücudumdan çocukluğun izleri silinmedi; halbuki gönlüm, baştan başa bütün sevdiklerimin ölüleriyle dolu.
Hayrullah Bey, beni üç gün yalnız bırakmadı. Bu kadar felaket karşısında gösterdiğim sükûn ve tahammüle inanamıyor, geceleri ben yattıktan sonra odamın kapısına gelerek:
- Feride, bir şeye ihtiyacın var mı? Uykun yoksa geleyim, diyordu.
Üçüncü gecenin sabahıydı. Bir mayıs günü gibi taze, ılık bir sabah vakti erkenden kalktım. Hayrullah Bey'e elimle süt sağdım, kahvaltı hazırladım.
Elimde tepsi, sakin çehremde hemen hemen neşeli bir tebessümle odasına girdiğim zaman, doktor pek memnun oldu:
- Aferin Feride! Çok memnun oldum. Nene lâzım, dünyanın gamını çekecek sen mi kaldın? dedi
Penceresini açtım, dağınık birkaç eşyasını düzelttim. Çiftliğe ait şeylerden, koyunlardan bahsettim. Mütemadiyen söylüyor, gülüyor, hatta eskiden mektepte yaptığım gibi aıa sıra ıslık çalıyordum.
Hayrullah Bey o kadar seviniyordu ki, tarif edilemez. Onun memnun olduğunu gördükçe daha neşeleniyordum.
Nihayet, vaktin geldiğine hükmettim. Doktorun koltuğunu pencerenin yanma çektim, dizlerine bir örtü örttüm. Sonra, pervazın kenarına çıkıp oturarak:
- Sizinle konuşacak şeylerim var, Doktor Bey, dedim. Hayrullah Bey, eliyle gözlerini kapayarak:
- SöyleP.fakat aşağı in. Maazallah yuvarlanırsın...
- Siz merak etmeyin, benim çocukluğum ağaç dalları üstünde geçti. Şimdi, size memnun olacağınız bir karardan bahsedeceğim. Görüyorsunuz ya, ne kadar sakinim .. Ben, dün akşam mühim bir karar verdim.
- Neye?
- Yaşamaya.
- Bu ne demek?
- Gayet sade, kendimi öldürmemeye. Çünkü birkaç gün, olgun bir ciddiyetle bunu düşünmüştüm.
Bu sözleri şaka eden bir çocuk hafifliğiyle, gülerek söylüyordum, ihtiyar doktor, heyecanla yerinden fırladı:
- Ne söylüyorsun, yumurcak? Bu ne? Eğer şimdi senin yerinde olsaydım, hayretten aşağı düşer, parça parça olurdum. Fakat sen aşağı in Allah aşkına, ne olur, ne olmaz!
Ben gülerek:
- Yaşamaya karar verdiğimi söyledikten sonra artık aşağı düşmemden korkmak manasız değil mi, Doktor Bey? Bu kararı niçin verdim? Bunu size söyleyeyim. Birçok sebep var. Evvela cesaret edemeyeceğim. Siz, benim ara sıra ölümden bahsetmeme bakmayınız. Ne olursa olsun, ben ölmekten çok korkarım. Bundan başka çarem kalmadığı halde yine cesaret edemiyorum, Doktor Bey.
Bu sözü, ellerimi uzatarak, boynumu bükerek, sakin, saf bir tavırla söylemiştim.
Hayrullah Bey heyecanla bileklerimi tuttu, beni zorla pencerenin kenarından indirdi. Hemen hemen hırpalayarak alçak bir iskemleye oturttu:
- Ne anlaşılmaz bir mahluksun sen, Feride! Bakıyorsun parmak kadar hiçten bir oyuncak oluyorsun. Bakıyorsun öyle derinliklerin, tuhaflıkların, sonra öyle inanılmaz bir metanetin var ki... Peki Feride, söyle, dinliyorum.
- Yegâne arkadaşım, hamim, babam sizsiniz, yaşamaya devam edeyim. Güzel. Ölmeye cesaretim olmadığını anladıktan sonra, ben de bundan başka bir şey istemiyorum. Fakat nasıl? Bana bir yolunu gösteriniz. Bir kolayını bulabilirseniz ne âlâ!
Hayruüah Bey, kaşlarım çatarak düşünüyordu.
- Feride, dedi. Bunları ben de düşündüm. Konuşmak için biraz daha beklemek istiyordum. Fakat, mademki bu kadar kendine hâkim olabiliyorsun. Peki kızım, konuşalım. Bir kere, muallime olmaktan katiyen ümidini kesmemelisin. Vaka hakkında sana bugün biraz tafsilât verebilirim:
On gün evvel vilayetten bir müfettiş geldi. Fok balığı gibi azıdişleri dışarı fırlamış, lanet çehreli bir şey. Bu müfettişin riyaseti altında bir tahkikat komisyonu teşkil ettiler. Azlini tebliğ etmeden seni sorguya çekmek istiyorlardı. O gece "Onba-şı"nın getirdiği kâğıt bir nevi celpname idi. Düşün Feride, sen böyle bir heyetin karşısına nasıl çıkardın? Yabancıların ağzından işiteceğin o iğrenç ithamlara nasıl cevap verebilirdin? Bunu haber alınca aklım başımdan gitti. O, encümen odasını gözümün önüne getirdim; seni siyah çarşafınla, zavallı, sararmış çocuk çehrenle, bükük boynunla o fok balığının yırtıcı dişleri karşısında gördüm. Gerçi o kapının kurallarıyla seni parçalamaya azmeden bu adam "kurt ile kuzu" masalındaki canavar gibi sudan sebepler arıyor, o oudala olduğu kadar iğrenç iftiraları tekrar ediyor. Seni, bunak bir askerin az buçuk çiğ kelimeleri karşısında bile renkten renge giren masum yüzün, ürkmüş eiâ gözlerinle o fok balığının karşısında yalnız bırakmak!
Hayrullah Bey, halim mavi gözleminde hiç görmediğim korkunç parıltı, çenesinde lakırdılarını boğan, dişlerini birbirine çar ptıran bir titreme ile yumruğunu sallayarak:
- Güzel ağzımı öyle bir açtım, o fok balığını öyle bir kalayladım ki Feride... O anda kurşunla vursalar bir damla kanı çıkmayacaktı.
İki gün evvel, benim aleyhimde mahkemeye müracaat ettiğini haber aldım. Müfettişlere yaptıkları işin temizliğini bir kere de mahkeme huzurunda tekrar için o günü sabırsızlıkla bekliyorum.
ihtiyar doktor gözlerindeki o vahşi parıltı, şakaklarmdaki korkunç kırmızılık sönünceye kadar sustu. Sonra yine eski halim sesi, bön, saf tavrıyla devam etti:
- Bu arada ne olduysa sana oldu. Arada sen, ateşe yandın. Hemen zorla sana istifanı yazdırdım diye ileride benim için fena düşünmeni istemem. Alakanı katiyen kesmen lâzımdı. Allah bu gözleri, bu dudağı gülmek ve etrafındakilere saadet vermek için yarattı. Fok balıklarının karşısında ağlasın, titresin diye değil... Feride, sana bir şey daha söyleyeceğim. Şimdi sana karşı mesuliyetim iki kat oldu. Çünkü başına bu felaketin gelmesine ben sebep oldum. Onun için lâzım ki, bunu yine ben tamir edeyim. Dediğim gibi, meslekten artık bir şey ümit edemezsin. Bugün bir çaresini bulsak bile, yarın başka bir bahane ile seni vuracaklar, fazla olarak o vakit belki ben de bulunamayacağım. Haydi, beraber düşünmeye devam edelim. İstanbul'a, ailenin yanına dönmeye imkân var mı?
Başımı önüme eğdim:
- Hayır, Doktor Bey, onlar benim için büsbütün bitti.
- Başka bir çare: iyi bir gençle evlenmen mümkün değil mi?
- Hayır, Doktor Bey. Ben ihtiyar bir kız olarak ölmeye azmettim.
- Evlenirsen bahtiyar olacağına benim de o kadar kanaatim yok, Feride. O melun, kalbine öyle yer etmiş ki, söküp atmak mümkün değil.
- Doktor Bey, ayaklarınızı öpeyim, her şeyden bahsedin, fakat bu mesele...
- Peki küçük, peki.
- Teşekkür ederim, Doktor Bey.
Hayrullah Bey, beyaz bıyıklarını dişleriyle çiğneyerek düşünüyordu:
- Peki, öyleyse ne yapacağız? Zaruret falan çekmenden korkum yok. Çünkü benim az buçuk servetim ikimize de yeter, paramı ne yapacağım diye düşünüyordum. Senin saadetinden-iyi neye sarf edebilirim?
Vereceğim cevabın onu kızdıracağını biliyordum, fakat bu zaruriydi. Korka korka dizlerimi kaşıyarak:
- Fakat Doktor Bey, ben hangi sıfatla sizden böyle bir para yardımı kabul edebilirim? Nasıl bir insan mevkiine inerim?
Hayrullah Bey kızmadı, fakat gayet mahzun bir şikâyetle yüzüme baktı:
- Ayıp Feride, ayıp. Bu kadar birbirimizle anlaştıktan sonra ortaya böyle söz atman ayıp. Fakat ne yapalım ki, sen bütün serbest, hiçbir şeye ehemmiyet vermiyor gibi görünen tavırlarına rağmen sade ruhlu, mahdut, mazlum bir ev kızısın: "Kınalı kuzu" dedikleri cinsten bir kızcağız... Böyle olmamalıydı, fakat olmuş. Şimdi benim muhakememi takip et Feride. Senin gibi, bir ihtiyar, samimi arkadaşından küçük bir yardım bile kabul edemeyecek kadar mağrur bir kız bahusus bu işten, bu dedikodulardan sonra tek başına nasıl yaşar? Seni tekrar evlendirmeyi düşündüğüm bunun içindi Feride. Kimseden yardım kabul etmek istemezsen, çalışmak istersen buna imkân yok. Beraber yaşayalım, benden ayrılma desem buna razı olmazsın, değil mi? Cevap vermeye cesaret edemiyorsun. Fakat, başını eğiyorsun; doğrusunu istersen, bunu ben de emin bir çare telâkki etmiyorum. Niçin bu saatte her şeyi açık açık konuşmamalı? Mahalle namına kaymakama bir heyet gitmiş. Benim evimde ailemden, akrabamdan olmayan bir genç kızla yaşamamın örfe ve şeriata aykırı göründüğünü söylemiş. Hatta hatta senin başka bir memlekete gönderilmeni istemiş. Herke-sin kabahatini açık açık yüzüne söyleyen bir "kör kadı" olduğum için beni zaten kimse sevmez. Bu vesile ile niçin bana da bir darbe indirmemeli, değil mi? Hülasa, Feridecik, senin ne benimle yaşamana ne kendi kendine yaşamana imkân var. Haksız şüpheler hayatını zehirleyecek, bu melun leke, nereye gitsen seni takip edecek. Mazindeki şüpheli bir nokta, her çapkına, her serseriye seni tahkir etmek hakkını verecek. Ne yapacağız Feride? Nasıl hareket edeceğiz? Seni nasıl müdafaa edeceğiz?
"ÇALIKUŞU" отзывы
Отзывы читателей о книге "ÇALIKUŞU". Читайте комментарии и мнения людей о произведении.
Понравилась книга? Поделитесь впечатлениями - оставьте Ваш отзыв и расскажите о книге "ÇALIKUŞU" друзьям в соцсетях.